Sohbet Girişi
Bir yazarın günlük olaylar arasından seçtiği bir konuyla ilgili kendine özgü görüş ve düşüncelerini fazla
derinleştirmeden karşısındakilerle konuşuyormuş gibi anlattığı yazı türüne “sohbet (söyleşi)” denir. Bir
diğer deyişle güncel bir konuda yazarın okuyucuyla konuşuyormuş gibi samimi ve anlaşılır bir dille yazdığı,
her türlü özentiden uzak yazılara sohbet denir. Bu yazı türünde yazar, ele aldığı konuyu derinlemesine
incelemez, bilimsel bir ispatı da amaçlamaz. Yazarın amacı okuyucuyla samimi diyaloglar kurarak sadece
düşüncelerini açıklamaktır. Bu yazılar genellikle gazete ve dergilerde yayınlanır. Hatta gazetelerde sohbet
(söyleşi) adı altında bu tür yazıların kaleme alındığı köşelerde bulunabilir. Sohbet yazılarına eskiden
“musahabe” denirdi.
Sohbetin özellikleri şunlardır:
Sohbetle İlgili Kavramlar
Sohbet: Dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirme, söyleşi, yârenlik, hasbihâl.
Söyleşi: Arkadaşça, dostça karşılıklı konuşma, hasbihâl, sohbet anlamına gelirken bu kavramın edebiyattaki anlamı: Bir bilim veya sanat konusunu, konuşmayı andıran biçimde inceleyerek anlatan edebiyat türüdür.
Musahabe: Konuşma, görüşme, söyleşi.
Hoş sohbet: Güzel ve tatlı konuşan kimse.
Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri.
Nüktedan: Nükteli ve ince anlamlı konuşarak karşısındakini düşündüren kimse.
Türk Edebiyatında Sohbet
Sohbet türünün samimi havası ve bu türün okuyucuyla kurduğu sıcak iletişimden dolayı pek çok yazarımız
bu yazı türünde örnekler vermiştir. Bu yazarlarımızdan bir kısmı ise bu yazılarını bir kitapta toplayarak
yayınlamıştır. Türk edebiyatının önemli gazetecilerinden biri olan Ahmet Rasim bu yazarlarımızdan biridir.
Sanatçının “Ramazan Sohbetleri” adlı eseri sohbet türündeki yazılarını topladığı bir eseridir. Bu türe ait
eserler diğer düzyazı türleriyle birlikte Cumhuriyet döneminde gelişmiştir. Suut Kemal Yetkin’in “Edebiyat
Söyleşileri”, Şevket Rado’nun “Eşref Saati”, Melih Cevdet Anday’ın Dilimiz Üzerine Söyleşiler, Nurullah
Ataç’ın “Karalama Defteri” bu türde yazılmış yazıları içeren eserlerdir. Ayrıca Cenap Şahabettin, Refik Halit
Karay, Hasan Ali Yücel, Attila İlhan gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.
Sohbet – Deneme Farkı
Sohbet Örneği
Şiir Nedir?
“Şiir nedir”? diye soruyorsunuz. Edebiyat yapmayı, büyük söz etmeyi sevenler için şiir ne değildir ki! Şiir bir
çığlıktır, bir ilan-ı aşktır, sallanan bir yumruktur, bir umuttur, bir kurtuluştur vb… Kuşkusuz, bunların hepsi
şiirde olabilir, fakat bunlar nesirde de olan şeylerdir. Şiirin ne olduğunu anlayabilmek için onu nesirden
ayıran özellikleri aramak, onlar üzerinde durmak daha doğru olur sanıyorum. Düşüncemi bir örnekle
açımlayayım: “Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.” dizesini elbette duymuşsunuzdur. Şair ne demek
istiyor? Gülüştüklerimiz hatıra geldikçe ağlarım. Bu bir nesir cümlesidir. Şair ne yapmış? Bu nesir
cümlesinin her sözcüğünü değerlendirerek bu duyguyu son anlatımına kavuşturmuş.
Şair karşımızda olsa göreceğimiz manzara nedir? Bir adam ağlıyor. O halde dizenin ilk sözcüğü “ağlarım”
olacak. Neden ağladığını merak etmez miyiz? Bu kez onu söylemek gerek. Bir şeyler hatırladığı için.
Öyleyse, dizenin ikinci ve üçüncü sözcükleri “hatıra geldikçe” olacak. Peki neymiş acaba böyle hatırladıkça
ağladığı şey? “Gülüştüklerimiz” diyor ve böylece her sözcük yerini alıyor ve bildiğimiz dize ortaya çıkıyor.
“Şiir bir deyiştir, sözcüklerle güzel biçimleri kurmak sanatıdır” denilmesi bundandır. Şair de bu sanatı bilen
adamdır.
Bu sanatın anlatım aracı dil ve gereci de sözcükler olduğuna göre, şiir yazmak isteyen adamın kullandığı
dilin bütün kurallarını iyi bilmesi, sözcüklerini sınıf arkadaşları gibi yakından tanıması, hangi sözcüğün
nerede ve nasıl kullanıldığı zaman kendisinden beklenen ödevi yerine getireceğini bilmesi gerektir. Şiir
yalnız duymakla, parlak imgeler bulmakla değil, dil ve sözcükler konusundaki bu bilgilerle, bu sevgilerle,
bu dikkatlerle yazılabilir. Şairden beklediğimiz işte bu davranıştır. Bundan sonrası yani yapıtının çapını
belirleyecek şey şiir yaratma gücüdür. Şair ister sevgilinin servi boyundan, ister bir savaştan, ister
mahallesinin yoksulluğundan, ister haksızlıktan söz etsin, kendi bileceği iştir, yeter ki her şeyden önce şiir
yazdığını bir saniye hatırından çıkarmasın.
Baki Efendi, Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Ahmet Muhip, Orhan Veli aynı şeylerden söz etmezler, ama
hepsine şair diyoruz; çünkü hepsi de şiirin şundan bundan söz etmek değil, güzel biçimler kurmak sanatı
olduğuna inanmıştır. Böyle olduğuna göre, şiir toplum için mi, dâva için mi? diye düşünmeye yer yoktur.
Şiir yazan adam kör ya da sağır değildir ki, çevresinde olup bitenleri görmesin, duymasın; elbette kendisine
en çok dokunan şeylerden söz edecektir. Kunduracıdan ayakkabı beklediğimiz gibi şairden de şiir
bekleyelim.
Nasıl ki kunduracı hem iskarpin, hem terlik, hem potin, hem çizme yaparsa, şair de gününe ve koşullarına
göre ıstırap şiiri, aşk şiiri, isyan şiiri, ölüm şiiri, kurtuluş şiiri yazar. Bütün sorun, sanatçının yaratma gücüne
karışmamaktır. Bir yıldan beri çıkmakta olan ‘Kaynak’ dergisini sevgi ve dikkatle izliyorum. Daha çok
bıyıklan yeni terlemiş çocukların şiirlerini yayımlıyor. İçlerinde umut verici olanlar yok değil, fakat
darılmazsanız söyleyeyim, (hem yalnız Kaynak’ta değil, başka sanat dergilerinde de görüyoruz bunu) yeni
yetişenlerin çoğu şiiri ciddiye almamakta, onu nerdeyse günlük bir gönül eğlencesi saymaktadır. Sonra
nasıl hepsi birbirine benziyor! Oysa on beş yıl önce Ahmet Muhip’in, Fazıl Hüsnü’nün, Ziya Osman’ın şiirleri
hiç de birbirine benzemezdi. Çünkü üçünün de kişilikleri daha o zamandan belli olmuştu. Yeni yetişen
arkadaşlardan, şiiri kendilerine aşk ve dert edinmelerini, şiirin gizlerini kendi kendilerine keşfetmeye
çalışmalarını, kendilerinden önce gelmiş olan şairlerin ne yaptıklarını, şiire neler getirdiklerini, ne gibi
güçlükleri nasıl yendiklerini öğrenmeye çaba göstermelerini ve şiirin sabır ve direnme işi olduğunu daima
hatırlarında tutmalarını dilerim.
“Nurullah Ataç’ın yarattığı sözcüklerle şiir yazılabilir mi?” diyorsunuz. Yazılmaz tabii. Ama o sözcüklerden
tutanları ile ilerde pekâlâ yazılabilir. Zaten bugün Nurullah Ataç’ın böyle bir şey söylediği yoktur. Konuşma
dilinden ayrı bir şiir dili benim şiir anlayışıma göre olamaz. Bakın Melih Cevdet’in, Oktay Rifat’ın ve onlar
gibilerin şiirlerine, hepsi sizin benim konuşurken kullandığımız sözcüklerle yazılmıştır. Bence, şiirde doğru
yol da budur. Anamın, bacımın, kız kardeşimin kullandığı dipdiri, her hecesini etimde, canımda duyduğum
sözcükler dururken sözlüklerde küflenmiş sözcüklerle şiir yazamam doğrusu.
Yeni yetişen arkadaşlara, Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Ahmet Muhip, Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat,
Cahit Külebi gibi işlerinin ehli olan şairleri örnek gösterebilirim, ama örneğin ikinci bir Muhip veya ikinci
bir Melih olmak için değil, kendi kişiliklerini bulmak için; çünkü adlarını gelecek yüzyıllara ancak
kişilikleriyle ulaştırabilirler.
Cahit Sıtkı TARANCI
Yazar: admin
Görüntüleme: 408 defa
Kategori: Sohbet Odaları
Yayınlanma Tarihi: 17 Temmuz 2022
Türkiye'nin en iyi radyosunu sende hemen dinle.